Tarihe Geçen Dumlupınar Trajedisi

Dumlupınar Trajedisi artık Türk denizcilik tarihinin temel başlıklarından biri haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sonrasında yaşanan en büyük denizcilik kazalarından biri olması nedeniyle tarihe kalın harflerle geçen bu dramatik olay birliktesi öyküleri de vazgeçmiş bu da yaşanan kazayı daha da hazin bir hale getirmiştir. Söz mevzusu denizaltı, Türk Donanması’na dahil olmadan evvel Amerikan […]
Dumlupınar Trajedisi
artık Türk denizcilik tarihinin temel başlıklarından biri haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sonrasında yaşanan en büyük denizcilik kazalarından biri olması nedeniyle tarihe kalın harflerle geçen bu dramatik olay birliktesi öyküleri de vazgeçmiş bu da yaşanan kazayı daha da hazin bir hale getirmiştir. Söz mevzusu denizaltı, Türk Donanması’na dahil olmadan evvel Amerikan Donanması için hizmet vermekte idi. Bu da denizaltının ”devşirildiği” anlamına kazanç. Amerika için çalıştığı yarıyılda ismi ”SS Blower” olan bu denizaltı, Amerika Birleşik Devletleri’nin en önde gelen firmalarından ”Electric Boat Company” tarafından ülkenin Connecticut eyaletinde bulunan Groton şehrinde üretilmiştir. İmali bitirildiğinde 15 Temmuz 1943’te kızağa konulmuştur. Bu tarihle birlikte son tahlilleri yapılan denizaltı, 23 Nisan 1944 tarihinde serin sularla buluşturulmuştur. Sonra ise 10 Ağustos 1944’te ilk misyonuna çıkan SS Blower, bu vazifeyi zafer ile bitirmiştir. 16 Kasım 1950 senesine kadar Amerikan Donanması’nda faal olarak faaliyet gösteren denizaltı, bu tarih sonrasında satışa koyulmuş ve de satış Türkiye’ye hakikatleştirilmiştir. 16 Kasım 1950’de denizaltını alan Türkiye Cumhuriyeti ismini SS Blower’dan ”TCG Dumlupınar”a çevirmiştir.
1950’nin sonlarına doğru Türklere satılan denizaltı, artık Türkiye Cumhuriyeti için hizmet vermeye başlamıştır. Balao sınıfı dizel – elektrikle çalışan ”Dumlupınar” denizaltısı, 95m’lik bir uzunluğa sahipti. Sınıfının en iyileri arasında sayılan Dumlupınar, 8,31m’lik genişliği ve de 5,13m’lik su sürükleme kapasitesi ile ön tasarıda idi. Su altında saate 3,7km’lik bir yol alma sürati bulunan Dumlupınar, su yüzeyinde ise 1,62km’lik bir sürate çıkabilmekte idi. Erimi 20 bin kilometre olan Dumlupınar, 75 saat süresince maksimum hızda seyir haline olabilmekte idi. 80 şahıs kapasitesine sahip olan Dumlupınar, filoya katıldıktan takribî 2,5 sene sonra NATO tatbikatı için çıktığı yoldan geri dönerken gece saatlerinde 2:10’da İsveç sancaklı Naboland isimli kuru yük gemisiyle çarpıştı. Bu çarpışma neticesinde çok ciddi anlamda zarar alan Dumlupınar, baş tarafından su almaya başladı ve natürel olarak yapısı gereği çok süratli bir biçimde gecenin mat suları altında deniz gömüldü.Çarpışma anında 8 şahsın denize düştüğü görüldü, ancak bu 8 şahıstan ikisi feci biçimde geminin pervanelerine çarparak hayatlarını yitirdiler. Pervanenin aldığı canlar yalnızca 1 şahıs olsa da serin sularda daha 70’den fazla Türk askeri kurtarılmayı bekliyordu. Ancak daha sonra anlaşıldı ki, bunlar arasında yalnızca 22 tanesi tehlikesiz olarak ifade edilen ve su alamayan kısma erişebilmişti. Bu 22 şahıs denizaltının popo tarafından uzun vakit kurtarılmayı beklediler. Bu bekleyiş, yüzeye erişen battı şamandırası sebebiyle oldukça umutlu bir biçimde olsa da sonrasında askerleri kurtarmak için yeteri kadar deneyim sahibi olunmadığı anlaşılmıştır.
Dumlupınar’ın batmasına rağmen 70 saate yakın bir vakit daha yaşamda kalan askerler, makûs hava koşulları nedeniyle bir cinsli kurtarılmadı ve de tamamı hayatlarını oksijensizlikten yitirdiler. Söz mevzusu kaza 4 Nisan 1953 tarihinde Çanakkale Boğazı sarihlerinde asıllaşmıştır ve de Türk denizcilik tarihe geçen en dramatik kazalar arasında yer almıştır.
Yazar:Emir Karasu